Açık Oryantalizm Nedir ?

Sadist

New member
Açık Oryantalizm Nedir?

Açık Oryantalizm, Batı'nın Doğu'yu, özellikle Arap ve İslam dünyasını, kültürel, politik ve sosyal bakış açılarıyla yeniden şekillendirdiği bir kavramdır. Bu kavram, Batı'nın Doğu'yu egzotik, geri kalmış ve mistik bir yer olarak tasvir etmesinin ve bu temsilin modern zamanlara nasıl taşındığının incelenmesidir. Oryantalizm, ilk olarak Edward Said'in 1978 yılında yayımlanan "Oryantalizm" adlı eserinde, Batı'nın Doğu üzerindeki egemenlik anlayışını analiz etmek için kullandığı bir terim olarak geniş çapta tanınmıştır. Ancak, “Açık Oryantalizm” terimi, bu anlayışın günümüzde nasıl daha görünür ve açık hale geldiğini ifade etmektedir.

Oryantalizm, tarihsel olarak, Batı'nın Doğu'yu sadece egzotik bir yer olarak değil, aynı zamanda Batı'nın kendisini tanımlama ve yeniden inşa etme biçimi olarak da kullanmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlayış, Batı'nın üstünlüğünü ve kültürel egemenliğini pekiştiren bir araç olmuştur. Günümüzde ise, bu egemenlik anlayışının çok daha belirgin hale geldiği bir dönemde "Açık Oryantalizm"den söz edebiliriz.

Açık Oryantalizm’in Temel Özellikleri

Açık Oryantalizm'in en temel özelliği, Batı'nın Doğu'yu sadece farklı bir kültür olarak görmekle kalmayıp, aynı zamanda bu kültürü, halkları ve gelenekleri sürekli olarak dışlayıcı, köleleşmiş veya geri kalmış bir şekilde betimlemesidir. Bu betimleme tarzı, Doğu’nun kendisini modernleşme yolunda Batı'nın gölgesinde ve rehberliğinde ilerlemesi gereken bir coğrafya olarak resmedilmesine neden olmuştur.

Açık Oryantalizm'in en dikkat çeken yönü, günümüzde daha doğrudan, belirgin ve açık bir şekilde kendini göstermesidir. Örneğin, sosyal medyada Doğu kültürleri hakkında yapılan genellemeler, haberlerde Orta Doğu'daki savaşların Batı'nın üstünlüğüne dair doğrulayıcı bir gösterge olarak kullanılmasından, popüler kültürdeki Orta Doğu'ya dair klişelere kadar çok çeşitli alanlarda kendisini göstermektedir.

Açık Oryantalizm ile Gizli Oryantalizm Arasındaki Farklar

Açık Oryantalizm, Batı'nın Doğu üzerindeki egemenliğini ve bu egemenliği biçimlendirdiği kültürel temsillerini doğrudan ve açıkça gösterdiği bir yaklaşımdır. Örneğin, Batılı medya organlarında Doğu'nun geri kalmışlıkla, şiddetle ve terörle özdeşleştirilmesi veya Orta Doğu’daki savaşların Batı'nın kültürel üstünlüğünü pekiştiren bir biçimde aktarılması bu kategoriye girmektedir.

Gizli Oryantalizm ise, daha dolaylı bir şekilde Batı'nın Doğu'yu temsil etme biçimidir. Bu, doğrudan ve açık bir şekilde Batı'nın üstünlüğünü savunmadan, ancak yine de Doğu’yu bir tür egzotik, ilkel veya geri kalmış bir yer olarak tasvir ederek yapılır. Örneğin, bir Doğu kültürünün zarif, mistik ya da gizemli olduğuna dair estetik bir yaklaşım benimsenmesi, ancak bunun içinde Batı'nın bir “merhamet” veya “aydınlatma” misyonu olduğu izleniminin verilmesi, gizli oryantalizme örnek teşkil eder.

Açık Oryantalizmin Medya ve Popüler Kültürdeki Yeri

Açık Oryantalizm’in medya ve popüler kültürle olan ilişkisi oldukça derindir. Batı medyasında Orta Doğu ve Arap dünyası hakkında yapılan haberlerde, çoğu zaman şiddet, çatışma, terörizm ve kültürel geri kalmışlık vurgulanır. Bu temsiller, Batılı izleyici kitlesine Doğu’nun “tehdit” olarak sunulmasına neden olur. Ayrıca, popüler kültürde Doğu’ya dair kullanılan imajlar, bazen egzotikleşmiş, bazen de barbarca olarak betimlenen figürlerle yapılır. Bu tür tasvirler, Batı'nın kendisini modern ve üstün olarak tanımladığı bir karşıtlık yaratır.

Sinema ve televizyon dizilerinde, genellikle Doğulu karakterler, Batılı kahramanların karşısında kötü, geri kalmış veya tehlikeli figürler olarak yer alır. Bu, izleyicinin bilinçaltına Batı'nın üstünlüğünü ve Doğu'nun alt kültürel bir dünya olduğunu yerleştirir. 21. yüzyılın başlarından itibaren bu tür temsiller, özellikle savaş ve terör konularında daha da belirginleşmiştir.

Açık Oryantalizmin Politik Yansımaları

Açık Oryantalizm, yalnızca kültürel bir temsilden ibaret değildir, aynı zamanda politik bir strateji olarak da işlev görmektedir. Batı'nın Orta Doğu'daki askeri müdahaleleri, bazen "aydınlatma" veya "özgürleştirme" misyonları olarak sunulmuş, bu da açık oryantalizmin bir yansıması olmuştur. Söz konusu müdahaleler, Batı'nın kendisini "medeniyetin savunucusu" olarak konumlandırmasına ve Doğu’yu bir şekilde dönüştürmesi gerektiği düşüncesine dayanır.

Örneğin, Irak’a yapılan 2003 müdahalesi, özgürlük ve demokrasi adına yapılan bir “misyon” olarak sunulmuş, ancak arka planda bu tür bir müdahale, Batı'nın Doğu'yu "eğitme" ve "modernleştirme" çabası olarak şekillendirilmiştir. Benzer şekilde, Afganistan’daki askeri müdahaleler de, Batı'nın doğrudan “medeniyet” ve “gelişmişlik” adına Doğu'ya müdahale ettiği bir durum olarak görülmüştür. Bu tür politikalar, doğrudan bir hegemonya kurma çabalarının yanı sıra kültürel olarak Batı'nın üstündeki egemenliği pekiştirmeyi amaçlar.

Açık Oryantalizmin Sonuçları ve Eleştirileri

Açık Oryantalizm, tarihsel olarak Batı'nın Doğu üzerindeki kültürel egemenliğini pekiştiren bir yapı olarak yerleşmiştir. Ancak, günümüzde bu tür temsiller ve egemenlik anlayışları ciddi eleştiriler almaktadır. Eleştiriler, genellikle bu tür temsillerin Doğu halklarını yalnızca Batı’nın perspektifinden görmekle kalmayıp, aynı zamanda onları bir tür "öteki" olarak konumlandırmalarına odaklanır. Edward Said’in "Oryantalizm" eserinde öne sürdüğü gibi, Batı, Doğu’yu sürekli olarak kendine bağımlı, geri kalmış ve ilkel bir dünya olarak tasvir ederek, kendi kültürel üstünlüğünü pekiştirmiştir.

Bu tür eleştiriler, Batı'nın Doğu’yu anlamak ve temsil etme biçimini sorgular ve daha adil, çoklu bakış açılarıyla bir anlayış geliştirilmesi gerektiğine vurgu yapar. Ayrıca, Doğu kültürlerinin ve halklarının kendilerini ifade etme biçimlerinin daha fazla duyulması ve Batı'nın egemen temsil biçimlerine karşı alternatif anlatılar geliştirilmesi gerektiği de sıklıkla ifade edilen görüşler arasında yer alır.

Sonuç olarak, Açık Oryantalizm, sadece kültürel bir mesele değil, aynı zamanda politik, toplumsal ve psikolojik bir olgudur. Batı'nın Doğu'yu şekillendirme biçimi, her geçen gün daha görünür hale gelirken, bu anlayışa karşı eleştiriler de artmaktadır. Bu eleştiriler, Batı'nın kendi üstünlüğünü pekiştiren temsillerine karşı daha eşitlikçi, adil ve çok kültürlü bir dünya anlayışının geliştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.